Toplumu biri birleriyle kaynaştıran, kucaklaştıran, birleştiren bir duygudur güven.
Daha doğrusu o toplumu ayakta tutan çimentodur, harçtır direktir.
O direk yıkılınca o toplumda yıkılır.
Çünkü güven olmayınca o toplumda kaos başlar, anarşi başlar, hırsızlık ve soygunculuk başlar.
***
Hele ki bu gün devletin kurum ve kuruluşlarına devlet ve siyaset adamlarına yönelik olursa Allah korusun çok daha vahim hadiseler zuhur eder.
İşte biz bu gün bu tehlike ile karşı karşıyayız.
Öylesine dejenere olduk ki evlat babaya, baba evlada,
Kardeş kardeşe güvenmiyor.
Eşler arasında büyük bir güvensizlik var bu güvensizlik aile çatısını büyük ölçüde zedeliyor.
Satıcı alıcıya, alıcı satıcıya güvenmiyor. Biri birlerini kazıklamakta yarışıyorlar.
Memur amirine, amir memuruna,
Öğretmen öğrencisine öğrenci öğretmenine güvenmiyor.
Hasta hekimine güvenmiyor bu ülkede.
Bu güvensizlik toplumun bütün katmanlarını etkisi altına alıyor.
***
Hele ki bu güvensizlik devlet ve siyaset adamlarına kadar uzanıyorsa,
Örneğin TÜİK gibi devlet kurumlarını kapsıyorsa işin vahameti daha da büyük boyutlara ulaşıyor.
İşte örneği…
***
TÜİK Tüketici fiyatları, mayıs ayında aylık yüzde 2,98 artarken, yıllık enflasyon yüzde 69,97'den yüzde 73,50'ye yükseldiğini açıkladı.
7’den 70’e 82 milyon Türk insanına sorsanız bu açıklamaya inanan, bu kuruma güvenen acaba kaç milyon değil kaç yüz bin kişi bulabilirsiniz?
Öyleyse bu kurum toplumun inanmayacağı bir rakamı neden dile getiriyor, neden o toplumu yanıltıyor, kandırıyor ve en önemlisi toplumu neden aptal yerine koyuyor?
Neden?
***
Nedeni işçiye, memura, emekliye Temmuz ayında verilmesi gereken maaş artışını en düşük seviyede göstermektir.
Peki, bu etik midir?
Neyimiz etik ki buda etik olsun.
Bu sonuç ne etiktir nede ahlakidir.
Devlet kurumlarına olan güvenin katledilmesidir.
***
TÜİK bu açıklamasıyla dört gözle temmuz artışını bekleyen işçilerin, memur ve emeklilerin alın terini gasp etmektedir.
Devletin maliye ve hazine ve ticaret gibi diğer kurumlarını yanıltmaktadır.
Büyük bir kabahat, kabahatten öte büyük bir suçtur.
Bu suça göz yummak bu suçun ortağı olmaktır.
Umarım ve dilerim ki bunun gereğini yapacak bir babayiğit çıkar bu ülkede.
Öyle heyt, meyt demekle babayiğitlik olunmuyor.
Babayiğitlik, doğruluk, dürüstlük dahası her türlü yalanı büyük günahlardan sayan Müslümanlık böyle bir günde belli olur.
***
Bu ülke ucuz kahramanlıklardan usandı artık.
Yolsuzlukları göreceksin görmezlikten geleceksin,
Bin bir hataya şahit olacaksın susacaksın,
Vatandaşa doğruları anlatmak yerine onları yalanlarla uyutacaksın.
Yok, öyle bir dünya…
***
“Yalancının mumu yatsıya kadar yanar” diye saçma sapan bir atasözümüz var.
Yahu kardeşim yalancının mumu hiç sönmüyor ki!..
İşte bu yalanlar sonucu;
Biri birimize,
Hukukumuza,
Diyanetimize,
Eğitimimize,
Siyasete ve siyasetçimize güven diye bir şey kalmadı.
İnsanlar artık camii, cemaatten bile soğudu. Yazık oldu bu ülkeye hem de çok yazık.
BİZ KİMİN BORCUNU ÖDÜYORUZ?
Vatandaşın biri yeni geldiği bir şehirde dolaşırken bir lokantanın vitrininde şöyle bir yazı okur.
“Siz yiyin torununuz ödesin”
Hemen içeri dalar, tıka basa karnını doyurur.
Dişlerini karıştıra karıştıra kapıdan çıkmak üzereyken garson yakalar.
“Hey hemşerim hesabı ödemedin nereye gidiyorsun?
Vatandaş;
“Torunum ödeyecek öyle yazıyorsunuz” deyince;
Garson;
“Evet, ama bizde sizden dedenizin hesabını istiyoruz”
Anlaşıldı bu hesabı kimse veremeyecek sevgili okurlarım.
Alevere dalevere kel Memet nöbete.
Kalın sağlıcakla…
*///*