“Terör yoksulların savaşıdır. Savaş ise zenginlerin terörüdür.”
Peter USTINOV
7 Ekim 2023’ten itibaren başlayan, daha doğru tabirle başlatılan bu terörün savaşa dönüştürülmesi ve daha geniş bir sahaya yayılması çabalarını hayret, endişe ve üzüntüyle izlemekle yetiniyoruz.
Vahşet…
İnsanlığın utanması gereken bir vahşet. Bir kesimin kısa süreli başarıları öne çıkararak, sonra karşılaşılabilecek vahşeti umarsızca atılan sevinç çığlıkları…
Oysa bu işgale sahip çıkanlar bölgede ekonomik çıkarları olan ABD, Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya. Bir de Hamas’ın harekâtını takdir ediyoruz fakat birlikte hareket etmemiz söz konusu değil diyen İran.
Büyük ve kerameti kendinden menkul koca koca adamlar boylarını aşan laflar ediyorlar. “Tavşan ve tazı” hikâyelerine nazire yaparlarcasına.
Ülkelerin dostlukları, çıkarları üzerine kurgulanır tezinin ispatıdır bu söylemler.
Bir de siyaset uzmanları arz-ı endam ederler bu gibi zamanlarda…
Bölgenin tarihi ve bu tarihsel süreçteki olayları analiz ve mevcut durumun komplo teorileriyle desteklenen öyküsünü.
Oysa 5N1K kuralı geçerlidir olayların akışında. Bir maksadın hasıl olması için göz yumulan olaylar silsilesini incelemek gerekir böylesi durumlarda…
Hiç kimse canı yanan ve yangını yüreğinde hisseden kadar etkilenmez bu akışta.
Gelin biz onlara kulak verelim.
Güneş yere inmiş gibidir patlayan bombanın kızıllığında… Bu patlamayı gören gözler; parçalanarak etrafa savrulmuş cesetleri ve akan kanları beyinlerine, acıları ise kalplerine kazırlar. Öfkeyi, nefretlerine katık yaparlar ve zamana bırakırlar.
Gözümüzden sakındığımız ve yaşadığımız sürece korumacılığımızı kalkan yaptığımız çocuklar… YA ŞİMDİ…
Savaşın tüm acımasızlığını iliklerine kadar yaşayan çocukları düşünen var mı? Hangi milletten olurlarsa olsunlar günahsız ve masum bu çocuklar tertemiz yüreklerine düşen bu kara lekeyle bir ömür boyu yaşamak zorunda kalıyor veya savaşın ne olduğunu bilmeden, bombaların ne olduğunu anlamadan aç, susuz acı çekerek ölüyorlar.
Alınlarından sızan kan ve gözlerindeki o şaşkın ifadeyle. Bir yıkıntının üzerine düşmüş bir gül yaprağı ya da babasının kucağında soğumuş bedeniyle…
Annesini, babasını, kardeşini, arkadaşlarını güneşi karartan bir bombanın parlaklığında yitiren çocuk ne düşünür? Bilmemiz mümkün mü?
Ya da kendisini yurdundan eden acımasız insanlara karşı hissettiklerini, öfkesini…
İçine akıttığı gözyaşlarıyla büyümek zorunda bırakılan çocuklar. Çaresiz, yetim ve öksüz.
Gece uykularını bölen bomba sesleriyle yaşamı sekteye uğratılanlar…
Saldırı sonrası açlık, yoksulluk ve salgın hastalıklara düçar olanlar. Sağlık hakları ellerinden alınarak ölüme mahkûm edilenler.
Onların psikolojilerinin nasıl olduğunu bir düşünün isterseniz. Böylesine bir şiddete maruz kalan ve savaş bölgesinde büyümeye, hayata tutunmaya çalışan çocuk kalplerindeki nefreti dindirecek bir ilaç var mıdır?
Tüm sevdiklerini elinden alan bu vahşeti nasıl açıklayabiliriz?
Merak ediyorum “Filistin’e inen cübbelinin evliyaları” dindirebilir mi çocukların acılarını, öfkelerini…
Bir abimin anlattığı “Köye askerler gelmişti, babama bir şeyler sordular. Ne sorduklarını bilmiyorum, biraz uzaktım onlara. Sonra üniformalı şahsın babama bir tokat attığını gördüm. Kahramanım babamın karşılık vereceğini düşündüm ama babam hiç kıpırdamadı. O an kahramanım yüreğimde ölmüştü. O üniformalıya ise öfke doluydum.” Bu küçük olay böylesi bir öfkeyi doğurabiliyorsa…
Gerisi zamana ve mekâna bağlı.
ÇOCUKLAR ÖLMESİN… SEVGİ VE HUZUR İÇİNDE SAVAŞSIZ ORTAMDA YAŞASINLAR.
“ACI DUYABİLİYORSAN CANLISIN, BAŞKALARININ ACISINI DUYABİLİYORSAN İNSANSIN”
TOLSTOY