Şiir Karacaoğlan’ın dili, Âşık Veysel’in gözü,
Kerem’in Aslı’sına ilan-ı aşkıdır.
Şairin hayal dünyası, âşıkların sevgiliye özlemi, şiirin efsunlu güzelliğidir.
Mecnun’a sormuşlar “Sen bu Leyla’nın nesine bu kadar vurgunsun? Boylu desen boylu değil, alımlı desen alımlı değil, güzel desen güzel değil:”
Dalmış derinlere düşünmüş Mecnun ve demiş ki;
“Siz ona birde benim baktığım gözle baksaydınız görürdünüz ondaki güzelliği. ”
Bu anlatımdan sonra biz de diyoruz ki;
Şairi şiirden, şiiri şairden soracaksın.
Şiire şair gözüyle, dünyaya Yunus gözüyle bakacaksın.
O zaman anlarsın şiirin efsunlu güzelliğini. Anlarsın şairin ne demek istediğini…
Şiir, şairin yüreğinde alevlenen bir sevdadır.
O şiir gün gelir ömürden bir yaprak, gün gelir yanık bir beste ve gün gelir sahipsiz bir güfte olur.
Ya sevenin sevdiğine bırakabileceği bir miras,
Ya da şairin dilindeki söz, gönlündeki Leyla olur.
***
Bizde bu gün nesirden değil bu günde şiirden siz sevgili okurlarımızın huzuruna çıkalım dedik.
Bazı şairlerin öyle şiirleri vardır ki damardan girer.
Aşağıda okuyacağınız iki şiirde çok sevdiğim iki şairin aynı başlıklardaki şiirlerinden esinlenerek yazılmıştır.
Bilmem beğenecek misiniz?
Önce cennetmekân Cahit Sıtkı’nın Otuz beş yaş şiirinden başlayalım.
CAHİT GİBİ
Ah ah, geç hissettim Cahit gibi,
Taşın bu kadar sert olduğunu.
Hayatın bu kadar acımasız,
Her doğan günün böyle manasız,
Yetmiş yaşın bu kadar zor olduğunu.
Çocuk desen, çocuk değilim, büyük desen büyük,
Öyleyse nedir Allah’ım, üzerimdeki bu yük.
Ayaklarım sarhoş gibi, belimse bükük,
Kaldırmıyor yüreğim, senin yokluğunu,
Bu yaşın böyle manasız, böyle zor olduğunu.
Meğerse yalnızlık ne kadar zormuş,
O zaman anlarmış insan insanı,
Görürsün ateşin yaktığını, suyun boğduğunu,
Yaşamın nasıl ne demek olduğunu,
İnsan yetmişine geldiğinde anlarmış.
Masal gibi geliyor bana, mazideki her günüm,
Olmadı benim geçmişim, geleceğim, dünüm.
Ömrümün her demi yaprak yaprak, bölüm bölüm,
Sormadılar neden belin bükük, neden saçın ağarmış,
Hayat bir umutla biter, bir umutla başlarmış.
Ah ah hayat bir boraydın, esip de geçtin,
Yeni yeni fark ettim, senin ne olduğunu,
Gerçekten ateşin yakıp, suyun boğduğunu,
Her günün dertten öteye, zulüm olduğunu,
İnsan yetmişine geldiğinde anlarmış.
***
Şimdide bir ömür dünya edebiyatına damgasını vurmuş Yunus’umuzdan
esinlenerek yazdığım ve Afyon Sandıklı’da yapılan “Anadolu Yunus’tur” Şiir festivalinde okuduğum ve Kümbet Dergisinde yayınlanan bir şiirimi sizlere takdim edeyim.
İnşallah beğenirsiniz.
YUNUS GİBİ
Öğle bir dünyada yaşıyoruz ki
Veysel’in, Yunus’un dünyası değil.
Kirlendi âdemin eliyle dili
Artık eller eli yunası değil.
Dil dersen bir başka doğrudan uzak,
Hak ve hukuk üstü, örtülü tuzak.
Oysaki toprağın, altı da toprak
Biz neresindeyiz o belli değil.
Gönül dersen yaslı, sevgiden yoksun
Matemi kimedir o belli değil.
Mademki can emanettir bu tende
Teslimat ne zaman o belli değil.
Her akşam güneş batar, gün kararır,
Kor düşer gönlüme, gönül kararır.
Bir kul ki el açar Hakk’a yakarır
Dualar kimedir? O belli değil.
***
Bugünde şiir olsun değil mi sevgili okurlarım.
Düz yazı yazdığımızda kimileri bizden küsüyor, güceniyor.
İnşallah bu kez de şairlerimiz bizden gücenmez.
Sevgiyle kalın, esen kalın.
*///*