Oysa onlar işledikleri günahlar yüzünden ölümü istemezler.
Allah ise, o zalimleri çok iyi bilmektedir.
Cum’a/7. Ayet
“Hiçbir şey yapamadım…”
“Öylece baktım… kabullendim.”
“Oysa ben onun için dünyayı yakardım.”
“Avazım çıktığı kadar bağırır, parçalarıma ayrılmadan teslim etmezdim.”
“Oysa hiçbir şey yapamadım…”
“Biz tek bedende iki candık, canımın biri gitti…”
“İki çocuğum var. Aslında, onunla birlikte üçtü…”
“Ama o gitti… birincisi.”
“Çok acı, sessizlik ve kabullenişimi anlamlandıramıyorum…”
“Yedi ay geçti ve ben ilk günün şaşkınlık ve suskunluğundayım…”
“Çok acı… anlamlandıramadığım duygularım, gülmeyi bırakın, tebessüm dahi edemiyorum…”
“Elleri önünde bağlı, gözaltları siyaha yakın morlukta halkalı gencecik bir kadın.”
“Hüznü yüzünde soluk bir tablonun renkleri gibi.”
“Dudaklarında acının kıvrımları.”
“Seni öylesine özledim ki çıkıp gelsen gölgene sarılsam, hiçbir şey yolunda gitmezken SEN NEDEN GİTTİN” der gibi.
“Yüreğimi titretti üzgün hali, yaş gözlerime hücum ettiğinde onu tekrar üzmeyeyim diye hafifçe başımı çevirdim.”
Ankebut/57. Ayetteki “Her nefis mutlaka ölümü tadacaktır. Sonra da bizim huzurumuza döndürüleceksiniz” sözleri döküldü fısıltı şeklinde dudaklarımdan.
Genç bir bireyin hayatının bu kadar erken sona ermesinin nasıl bir duygusal etkiye sebep olduğunu, kendisini kayıp ve izole ettiğini üzüntüyle müşahede ettim karşımdaki genç hanımefendide.
Sözlerimi duymadığını, aynı tekrarlarla acısını ifade etmesinden anladım…
Ve geçmişimin anıları tazelendi “Bu kadar acıyla nasıl başa çıkıyorsun, hiç isyan etmiyor musun?” sözleri çınladı kulaklarımda…
Metin YILDIZ yanımdaymışçasına ve kulağıma fısıldıyormuşçasına…
“Hayır” diye tekrarladım.
“Veren aldı emanetini. Vermiyorum diye isyan mı etseydim?”
“Ah keşke, ölüm her şeyi bitirmiş olsaydı.” Hakka/27. Ayet.
Hasreti ve acıyı, özlemi, yalnızlığı, sevgiyi ve çaresizliği…
Bir de;
“Kalbimde, hiçbiri benimle birlikte gitmeyeceğim kadar çok insan taşıyorum.” Rupi KAUR sözlerinde olduğu gibi gerçeği…
Sorgularız her şeyi; eksiksiz olsun isteriz, zahmetsiz, sıkıntısız ve emeksiz…
Sonra gerçekleşmeyince isteklerimiz,
Şanssızlık benim doğuştan arkadaşım diye sızlanır dururuz. Başkalarının yoksunluğunu ve yoksulluğunu görmezden gelerek…
Haykırırız!
Neden ben…
Evet neden ben dememek için nedenlerimiz olduğunu meşhur Wimbledon’un ilk siyahi şampiyonu Arthur ASHE’den dinleyelim. Wimbledon’un ilk siyahi şampiyonu Arthur ASHE kan naklinden kaptığı AIDS’den ölüm döşeğindeydi.
Hayranlarından biri sordu;
“Tanrı böylesine kötü bir hastalık için neden seni seçti?”
Arthur ASHE cevap verdi:
“Tüm dünyada 50 milyon çocuk tenis oynamaya başlar.5 milyonu tenis oynamayı öğrenir,500 bini profesyonel tenisçi olur, 50 bini yarışmalara girer, 5 bini büyük turnuvalara erişir, 50'si Wimbledon'a kadar gelir, 4'ü yarı finale, 2'si finale kalır.”
“Elimde şampiyonluk kupasını tuttuğum zaman Tanrı!ya "Neden ben?" diye hiç sormadım.”
“Şimdi sancı çekerken, Tanrı'ya nasıl "Neden ben?" derim?”
“Centilmen olarak doğmak bir tesadüftür, fakat bir centilmen olarak ölmek büyük başarıdır.” GODDARD
Sadece kendileri için hayatı anlamlandıranlar, başkalarının acısını görmezden gelirler. Örneğin, başkalarının şehit ve ölülerinin üzerinden siyaset devşirenler; “Hani siz ölümle yüz yüze gelmeden önce şehit olmak için can atıyordunuz. İşte şimdi, ölenlere seyirciler gibi bakıp dururken onu açıkça gördünüz.” Âl-i İmran/143. Ayet
Sakın ola ki “Neden BEN?” demeyiniz.
“Yeryüzünde hüküm süren insan değil ölümdür.” Bernard SHAW
“Herkes kimsenin sağ kalmadığını bilir de kendisinin öleceğine inanmak istemez.” Namık KEMAL
“Neden Ben?” dememek için çeşitli sebeplerimiz vardır etrafımıza her baktığımızda…
Güneş battığında doğan ay ve karanlık yavaş yavaş açılmaya başladığında parlayan güneş.
Onu gören gözler ve sağlıklı bir beden yeterli değil mi?