Konumuz hayat normal akışında ilerleyip geceler gündüzleri örterken içimizde bölünüp çoğalıp büyüyen ve hissettiğimiz ilk andan itibaren varlığı anlam kazanan evlatlarımız, hayatımızı öncesi ve sonrası dönemlere ayıran, tabiri caizse yaşantımızda çağ açıp çağ kapatan çocuklarımız ve beklentilerimiz.
Daha o hayata uyanmadan geleceği hakkında planlar yapmaya başlarız. Yiyecekleri, giyecekleri hatta okuyacağı okullar derken hayallerimizde büyütüp isteklerimiz doğrultusunda geleceğini şekillendiririz.
Tanışma vakti gelir çocuk varlığını hissetmeye başlar, hareketleri sesleri ve bakışları etrafındakilerle anlam bulur, hayatın merkezinde olduğunu hisseder, büyür, gelişir ve ulaşılması istenen hedeflere doğru yol alması beklenir.
Her şeyin yolunda ilerlemesi beklenirken planda olmayan, planı bırakın akıllara bile getirilmek istenmeyen bir durum gelişir. Bir terslik vardır, çocuk yaşıtları gibi değildir. Beklenmeyen davranışlar sergiler. Komşular, akrabalar çocuğun hasta olduğunu söyleyip dualar etmeye başlarlar ve ebeveynleri bir korku sarar. Oysaki herşey düşünülmüş, gerekenler yapılmıştır.
Ama çocuk neden göz teması kuramıyor, neden biz yokmuşuz gibi davranıyor soruları akıllara gelir. Başlarda zamanla geçer denilip kendini avutur ebeveynler, sonrasında etraftan sesler yükseldikçe bir doktor arayışına girerler.Duymayı bekledikleri cümlelerini de yanlarına alıp hastane yoluna revan olurlar.
Bulgular anlatılıp durum değerlendirildikten sonra tek kelime dökülür ağızdan “Otizm”.
O an zihinlerinde binbir düşünce canlanır anne ve babanın. Bunlar toplamda 1 dakika sürmez ama saatler geçmiş, günler değişmiş gibi hisseder ebeveynler. Doktorun ağzından saniyeler içinde dökülen tek bir kelimeyi kabul etmek onların aylarını ve hatta yıllarını alır.
Bildikleri dahilinde çıkarımlar yaparlar. Başka doktorlara da gidilir, en iyi uzmanlarla konuşulur. Öyle kolay değildir çocuğumuz otizmli demek.“Mutlaka bir yolu olmalı” nidaları yükselir.İnsan en değerli hazinesi ne toz kondurmuyor. Neden ben diyor. Altından kalkabilir miyim, nasıl bir hayat beni bekliyor diye kaygılar ve endişeler yaşıyor.
Bitkisel ilaçlar, kürler, türbe ziyaretleri derken bin bir çözüm arayışına giriliyor. Beklentiler ve hayallerle doğurup büyüttükleri kendilerinden bir parçanın farklı olmasını kabul etmek ebeveynler için en zorlu yoldur.
Henüz kendilerinin dahi kabullenemediği bu durumu insanlara nasıl anlatacaklarını düşünürler. Akrabaların ve etraftaki insanların bilmesini istemezler, duyarlarsa kim bilir neler, söyler nasıl düşünürler diye akıllarından geçirirler. Çünkü insanlar yargılayıcı ve küçümseyen ifadelerle öneriler vermeye kalkarlar. Destek olmak bir kenara dursun suçlayıcı konuşmalarla daha da can acıtırlar.
Tanı belirlendikten sonra çocuğun eğitim alması önerilir ve özel eğitim süreci başlar. Bu süreçte en çok şu cümleyle karşılaşırız “Geçecek mi?”.
Bu sorudan ziyade bir beklentidir. Altında şu mesajları barındırır “Lütfen bana bu durumun hızla geçeceğini ve çocuğumun iyileşeceğini, düzeleceğini söyleyin”. Şu gerçekliği vurgulamak gerekiyor:“Bu bir hastalık değil ki iyileşsin, çocuğunuz bozuk değil ki düzelsin”.
Önemli olan yol almaktır.
Zorlu yollardan geçse de tanıyı kabul etmek ve beraberinde getirdiği farklılıkları kabul etmek ile başlıyor sürecin ilk adımları.“Evet diğer çocuklara benzemeyen farklılıkları ile kendine özgü davranışları olan bir çocuğa sahibim” diyebilmek bu yolculuğun mücadeleyi başlatan ilk kıvılcımı olabiliyor.
“Her şey kabulle başlar. Kabul etmek özgürlüktür” der Hellinger.
Bu özgürlüğe ulaşmış bir annenin sözleriyle tamamlamak istiyorum yazımı.
“Otizm neydi, tedavisi var mıydı, nasıl bir hayat beni bekliyordu, altından kalkabilir miyim diye kaygılar yaşıyordum. Kendimde bu gücü hissedemiyordum. Başta kabul etme evrem çok zor oldu, eve kapandım ve ağladım. Baktım kızım düzelmiyor, ağlamak çözüm değil, o zaman ne yapabilirim, bu çocukları topluma kazandırmak için önce güçlü, mutlu bir anne olmalıydım. Evet bunlar kolay olmadı ama bunu başardım. Çıktığım bu yol bazen içimi acıtıyor, bazen mücadele verirken düşüyorum ve yaralar kalıyor, o yaralar kalsa da iz bıraksa da asla pes etmiyorum, sonuna kadar arkasındayım evladımın."