Harput olmasaydı, Elazığ da olmazdı...
İnsanlar vefalı olmalıdır.
Harput dünyada tanınıyor ve kabul görüyorsa, bu atmosferi haklı çıkaracak en azından yerleşim alanları oluşturarak, Harput tekrar yaşanabilir hale getirilmelidir.
Harput’a teleferikle çıkılamaz mı?
Elbette çıkılır ve yap-işlet formülü bu tür işler için adeta bir anahtardır.
Harput’u, değerlerini ve en azından bin yıllık tarihini her Elazığlı bilmelidir.
''Elazığlı aydınlar'' veya okur-yazar insanlar da olmasaydı; dağın başında yapayalnız kalan Harput'u kim tanırdı?
İshak Sunguroğlu’nun “Harput Yollarında”, Enver Çakar’ın editörlüğünde yayımlanan “Geçmişten Günümüze Harput Sempozyumu”, Fikret Karaman’ın editörlüğünde yayımlanan “Dünü ve Bugünüyle Harput”, Nevzat Ülger’in “Elazığ’a Değer Katanlar 1-2-3”, Süleyman Yapıcı’nın “Salnamelerde Harput” gibi çalışmaları ve benzeri dikkate alınarak Harput’u yaşanabilir hale getirmek hiç de zor değildir.
Yalnız aydınların yazıp-çizdikleriyle yetinmemek gerekir.
İlgili, etkili ve yetkili kurum ve kuruluşlar, Harput’u yalnız söylev ve demeçlerinde kullanmakla yetinmeyip, Harput’u yaşanabilir hale getirmeleri gerekir.
Devlet kavramı, kişileri ve bu tür mekanları yaşatmalı, günün icapları neyi gerektiriyorsa onları yerine getirerek “muasır medeniyetin üzerine” çıkmalıdır.
3. Murat dönemi kayıtlarında Harput’tan ''Baş Döndürücü Kaya'' diye not var.
Şeref Tan 'ın ünlü ''Çayda Çıra'' şiirinde;
''Eriyen damla damla mum değil, gözyaşıdır,
Harput akşamlarında kalan son hatıradan...'' mısraları da Harputlu bir şairin iç çekişleridir.
İstanbullu bir yazar “Kırk Gözeler” suyundan ''40 kuyular suları'' diye bahsediyor. Yazar gözenin, çeşme haline getirilmemiş kaynayan su olduğuna biraz yabancı.
Elazığ özellikle son 30 yılın ''imar rantına tutsak'' politikalarıyla yakın tarihine ait özgün binalarını bile yok eden, acımasız bir betonlaşma baskısı altında.
Harputlu ''saray beylerinin'' yaptırdığı, anılarla yüklü ''Hapishane Camisi'' artık yok; yerinde ise yine koskocaman bir ''çarşılı cami'' var... Adı bile halkı dışlıyor: Saray Camii.
Buğday Meydanı'', ''Yemeniciler'', ''Demirciler'', ''Bakırcılar'' çarşıları ve ''Şıra Meydanı'' gibi geleneksel ticaret mekânlarının da mutlaka korunarak yaşatılması şart değil midir?
“Harput-Kayabaşı Parkı'' projesi, tarihi Hoca Hamamı 'nı, Artuklu'dan kalma Alacalı Cami'yi, Osmanlı'dan kalma Kurşunlu Cami'yi ve Harput girişindeki ''Hacı Kerim Efendi Konağı'' restorasyonunu kapsıyordu. Hoca Hamamı restorasyonu tez zamanda biter inşallah. Şimdi bu alana belediye bir de parkın restorasyonunu ve seyir terasını ekleyerek yenilenmeyi ve tezyinatı bir adım daha ileriye taşıdı.
Diyanet işleri başkanlığının yaptırdığı “Harput Eğitim Sitesi” bir külliye olarak hem büyük bir işlevi yerine getirecek, hem de Harput’a yakışmış işin doğrusu.
Nurettin Orhan'ın 1964'te yaptığı Belek Gazi’ye ait ''anıt heykel'' , Kayabaşı'nda aynı alan içinde.
ETSO, sanayiciler ve tüccarlar topluluğu olduğuna göre onlardan da Harput’a belediyenin işaret edeceği bir “yapı” bekliyoruz işin doğrusu. Bir hastane veya bir kütüphane.
1936-39 yıllarında Elazığ’ın ilk betonarme binasını 2000'li yıllarda dönemin belediyesi yıkmasaydı, şimdi hem kent müzesi hem de birçok toplum katmanı için uygun mekanlar oluşturulabilirdi. Tarihle iç içe yaşamayı önemsemeliyiz.