İnsanoğlu “Samanyolu” adı verilen bir galakside, yine bir yıldız olan Güneş’le birlikte hareket eden arz (yer) üzerinde yaşamaktadır. İlim adamları diyor ki; bizim galaksimiz içinde aynen güneş sistemine benzer yüz milyardan fazla yıldız sistemi ve uzayda da milyarlarca galaksiler mevcuttur. Bizim üzerinde yaşadığımız yerküre, bu astronomik büyüklük içinde cesamet olarak önemli bir hacim olamazken, dahası bu küre üzerinde de insan denilen varlığın fiziki boyutları bir şey ifade etmemektedir. Öyleyse yeryüzünde “insan” denilen bu varlığı önemli kılan nedir?
Batı ile Doğu arasındaki fark bu soruya verilecek cevapta önemli bir yer tutmaktadır.
Batı yalnız aklın verilerini esas alıp, vahyi bilgilere kapıları kapatınca, insanın yaratılışı konusunda “hikaye” anlatmakla yetinir oldu. Batlamyus’un (M.S. 83-160) “dünya hareketsizdir” tezi maalesef tam bin yıl kabul görmüştü. Sonradan bu tezin yanlışlığı ortaya çıktıktan sonra Batı eski taraftarlarının bir kısmını kaybetti. Galile, “dünya dönüyor” dediği için darağacının gölgesinden yargıcın erdemi sayesinde kurtulmuştu.
Doğu ise; “Allah yaratıkları içinde insana özel bir önem vermiş ve birçok şeyi de insanın kontrolüne bağlamıştır. Bilgi (ilim) ve adalet (hak) kavramları bunlardandır. Şüphe, gaye değil, gerçeği bulmak ve gerçek (yakini/tereddütsüz) bilgiye ulaşmak için bir vasıtadır” diyordu. Dolayısıyla gerçekliği yansıtmayan ifadeler bilgi değildir. Zaten gerçeklik duygusu olmayan şeye bilgi değil belki malumat veya ideoloji diyebiliriz. Neticede ilme sahip çıkılmayan yerde hakk/adalet olmaz. Adalet olmayınca da nizam olmaz.
Şimdi bu anlatımdan sonra şu soruya muhatap olmak kaçınılmazdır:
Bugün Batı, teknolojiyi kullanma ve kalkınma seviyesi ile insan hakları ve düşünce hürriyeti konusunda bir hayli mesafe almışken, Doğu neden geri kalmışlık, kalkınamama ve insan hakları konusunda yerde sürünüyor? Ne oldu da İslam dünyası böyle nefes nefese kaldı? Ziya Paşa da öyle demiyor muydu?
“Diyar-ı küfrü gezdim; beldeler, kâşaneler gördüm
Dolaştım mülk-i İslam’ı, bütün viraneler gördüm.”
Nedir bu viraneliğin sebepleri acaba?
Nedeni kesinlikle İslam değil ama muhakkak ki Müslümanlardır.
Soru haklı ve izah ister. Öncelikle Doğu’nun 8.-15.yüzyıllarda matematik, astronomi, tıp, fizik ve kimya konularında Batı’ya ders verebilecek bir seviyesi vardı. Hepsi de filozof olan İbni Sina (v.1037), Farabi (v.950), Biruni (v.1050), Kindi (v.873), İbni Rüşt (v.1198) Batı için hala faydalanılan isimlerdir. M. Arabi’nin “Vahdet-i Vücud”u ve Mevlana’nın “Mevlevilik” akımı halen Batı dünyasının tamamını etkilemeye devam etmektedir.
Bugün temel sorun, tarım toplumundan gelen İslam toplumlarının sanayi ötesi modern/bilgi/teknoloji çağında anlaşılma ve yaşanma sorunudur demekte mahsur yoktur zannederim.
Sanayi devrimini yakalayamayan Müslüman toplumlar nizam verme imkanını kaybedince de hamaset duygusuna sarıldılar. Ümit her daim prim yaptığı için de insanlar yani Müslümanlar bu geçmişle övünme ümidine inandırıldılar. Çağın kalkınmacı hamlelerine nasıl ve ne ile ulaşacaklarını sorgulamadılar.
Bu süreç içerisinde öne çıkan kişiler/siyasi liderler bu ümidi ve Müslümanların içlerinde bulundukları durumları çok iyi kullandılar ve toplumsal manada Müslümanları düşünmek yerine kendi konumlarını düşündüler. Kutsamayı kolektif bir alışkanlık haline getiren Müslümanlar da bu öne çıkan kişileri abartılı şekilde önemsediler ve onların hedefleriyle hedeflendiler. 661 yılından beri bu hep böyle oldu.
Sonuç ne oldu?
İslam tarihinde iktidarda kalmak için yapılan bütün çalışmalar İslami olarak algılandı. Müslümanlar sorgulamadan bunların İslami olduğuna inandılar, inandırıldılar.
Bu arada Z kuşağından ümitli olduğumu söylemeliyim. Ellerindeki cep telefonları ile araştırıp okuyorlar, sorguluyorlar, düşünüyorlar. Dünya bir bakıma artık dört köşe olarak telefonlarda.
Geri kalmış ülkelerin halkları uyuşuktur, dürtülmeden harekete geçemez, iyiliğini ve kötülüğünü başkalarından bilirler. İlerlemiş ülke insanları; okuyor, araştırıyor, inceliyor, öğreniyor, üretiyor. Yaşadığımız zaman dilimi dünden ileridir ama gerçek ilerleme kalkınmış uluslarla kıyas edilerek anlaşılır. Geriliği hamasetle kapatamayız, bir yere de varamayız.