Türkiye'de sivil toplum kavramının kent konseylerine uzanan yolculuğunda sivil topluma ilişkin esas gelişmeler; Turgut Özal'ın genişi kucaklayan toleransı ve ortaya çıkan iç ve dış faktörlerin etkisiyle 1980 sonrası dönemde yaşanmıştır.
AB ve Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik şartı kapsamındaki bu faaliyetler zamanla yasal zemine kavuşmaya başlamıştır. Türkiye’deki Kent Konseyi uygulamalarının Batı’dan farklılığı, daha çok belediyelerin kontrolünde hareket etmeleridir. Kent konseyi kavramına yaklaşımın diğer ülkelerden farklı olması, STK’ların kendine bu yerel katılım platformunda yer bulma çabasını da etkilemektedir. Özellikle STK’ların yönetim kadrolarının toplumdan ziyade resmi kurumlara yakın olabilme çabaları kendilerinin STK ismine biraz yabancılaşmasına neden olmaktadır.
5393 sayılı Belediye Kanunu belli büyüklükteki belde ve belediyelerde Kent Konseylerinin oluşturulmasını zorunlu kılarak, özellikle yerel katılım başta olmak üzere kimi temel ilkelerin yerelde kurumsallaşması yönünde önemli bir adım atmış olmaktadır.
Belediyelerin Kent Konseyleri üzerindeki etkileri, hem bir sorun alanı olarak hem de sorun döngüsü açısından önemli bir noktadadır. Örgüt yapıları incelendiğinde, ağırlıklı olarak Kadın ve Çocuk Meclisleri üzerinden bir katılımcı süreç geliştirilmeye çalışılsa da, Kent konseyleri üzerinde sağlanmaya çalışılan ve yasal düzenleme ile belediye-kent konseyi arasında gelişen “vesayet”, yerelde katılımcı mekanizmalar önündeki en önemli engel olarak algılanmaktadır. Bugün dahi literatürdeki çalışmalarda tespit edilen Kent Konseylerinin belediyelerin bir organı olarak algılanması, işin doğrusu biraz sorunludur.
Temel sorular ve temel konular şunlar olabilir mi acaba?
1. Tek tek sivil toplum kuruluşları (STK) mı daha etkili yoksa “Kent Konseyleri” mi daha etkili olabilir.
2. Sivil toplum kuruluşları, kent konseylerini belediyenin bir birimi olarak mı görüyorlar?
3. Bizzat sivil toplum kuruluşları (STK’lar), işleyiş olarak sivil toplum kuruluşlarını demokratik buluyorlar mı?
4. Sivil toplum kuruluşları (STK’lar) da, kent konseylerini demokratik buluyorlar mı?
5. Kent konseyleri, sivil toplum kuruluşlarının katılımı açısından uygun ve elverişli bir ortam sağlıyor mu?
6. Sivil toplum kuruluşları kent konseylerinde kolaylıkla karar alma mekanizmalarına dâhil olabiliyorlar mı? (“Gündemi belirlemede STK’ların görüş ve önerileri dikkate alınıyor mu?”)
7. STK’lar kent konseylerinde gündem oluşturabiliyorlar mı? (“Kent konseyleri STK’ların katılımına yeterince açık mı?”)
8. Sivil toplum kuruluşlarının işbirliği ve dayanışma kültürleri güçlü müdür? (“Çalışmalara STK’lar yeterince katkıda bulunabiliyor mu?”)
9. Kent konseyi kararlarına sivil toplum kuruluşları etki-katkı yapabiliyorlar mı? (“STK’lar Kent konseylerinde karar alma sürecine katılabiliyor mu?”)
10. Sivil toplum kuruluşları, kent konseylerinin aldığı kararların uygulanmasına ve uygulamanın denetimine katılabiliyorlar mı? (“Kent konseyleri yapı ve işleyişi açısından STK katılımı için uygun ve elverişli araçlar mıdır?”)
11. Sivil toplum kuruluşlarının işbirliği ve dayanışma kültürleri güçlü müdür? (“Çalışmalara STK’lar yeterince katkıda bulunabiliyor mu?”)
12. Sivil toplum kuruluşları, kentin yönetimine katılım söz konusu olduğunda nasıl bir ilgi gösteriyor?
13. “Kent Konseyinde bulunan STKlar zaten yanlı seçiliyor” ya da “yerel yönetimle aynı düşüncede olmayanlar çeşitli nedenlerle seçilemiyorlar” demek doğru mudur?
Kent konseyleri işlevsiz değildir. Önem verilmelidir.
Kent Konseyi Başkanı Rüstem Septioğlu, kişilik sahibidir ve proje üretebilecek birikime sahiptir. Onunla birlikte STK başkanlarından da önemli projelere öncülük etmek adına, Belediye Başkanlığı’nca gündeme alınacak öneriler beklediğimizi belirtelim.
Kent konseyi yetkilileri, STK yetkilileri ve belki belediyeler bu konuda neler söylemek isterler, doğrusu toplum tarafından merak ediliyor.