Yerelde yazı yazmak ulusal basında yazı yazmaktan çok da kolay değil aslında. Ulusal basında yazı yazmak daha çok siyasetle ilgili olduğu için, ya hükümetlerin iyi yönlerini öne çıkararak lehinde olunur veya olumsuzluklarına işaret ederek aleyhinde olmakla iş biter. Bunların dışında daha genel konular üzerinde oldukça önemli yazı yazanlar da var elbette.
Yerelde ilin sorunlarını ve çözümlerini yazmak önemlidir. Ancak bu yazılanların objektif olduğunu da unutmamak gerekir. Söz gelimi Elazığ'ın sorunları alt alta yazılırsa sayısının on veya biraz üstünde olacağını bu işe kafa yoran herkes bilir:
İşsizlik, pahalılık, turizm, (şehir) içme suyu, sivil bir üniversite, Uluova ve Kuzova sulaması, ziraat ve entegre tesisleri, tarım ve entegre tesisleri, hayvancılık ve hayvancılıkla ilgili tesisler, yerel siyaset ve sanayileşme.
Bu sorunların çözümleri de belli aslında. Sayılan sorunların nasıl çözüleceğini bu işlerle ilgili olan çok kimseler de, siyasetçiler de biliyorlar.
Peki biliyorlar da niye çözemiyorlar değil mi?
Şunu kabul edelim; siyaset bir ülkenin geleceğini şekillendirme de birinci güçtür. Ülkeler dindar olup olmadıklarından, bilim adamlarının yeterli üretim yapıp yapmadıklarından ötürü değil, siyaset mekanizmasının işleyişinden dolayı kalkınır veya geri kalır.
Ülkelerin kaynakları bitmez aslında. Hatta bazı tekniklerle yatırımların artırılması için, hazineden para harcamaksızın, devletin sadece o yatırımı desteklediğini ifade edip arkasında durması yeterli olabilir. Mesela günümüzde devletin de işletmeye başladığı “sukuk” uygulamaları bunlardan sadece biridir.
Mesela içme suyu probleminin çözülmesi için, yerel yönetimlere bir veya bir buçuk yıllık bir süre yeterlidir. Ondan sonra şehir suyunu sadece çalışanların ücretlerini ve amortismanı karşılayacak bir fiyatla şehrin sakinlerine sunmak mümkündür.
Yap-işlet-devret modeli ile iki ovanın su problemi çözülemez mi?
Yap-işlet-devret modeli ile Harput'a teleferik yapılamaz mı?
Şehri ülkenin en ucuz şehri yapmak da pekala mümkündür. Adı “STK” olan kuruluşları biraz sivilleştirdiğinizde bu çok kolay çözülür. AVM’lerden çok daha ucuza vermek mümkündür.
Sivil bir üniversitenin direkt 2.000 kişilik bir istihdam meydana getireceği ve öğrenci kapasitesi ile de şehrin ekonomisine ve kültürel yapısına olumlu katkılar sağlayacağı çok açıktır.
Ev tipi işletmeler için “İl Özel İdaresi”nin biraz harekete geçmesi hem işsizliği önlemek için hem de bu işletmelerin alım ve satımları açısından yeni hareketlenmeler sağlayacağı denenmiş sahalardır.
Harput, Hazar, Keban, Palu, Baskil, Karakoçan yerleşkelerinde veya yakınlarındaki yerler için, insanların dikkatini çeken daha büyük paneller, seminerler, geziler yapılırsa şehir için önemli kazanımlar sağlanamaz mı?
Baskil yolunu daha kullanışlı hale getirerek, bu yolu aynı kullanım güzelliğinde “Veli Palas”a bağlamak zor olmasa gerek. Yol medeniyet ve gelişme demektir.
Ziraat, tarım ve hayvancılık sektöründe yapılacak ufak dokunuşlar bu sektörleri uçurur ve üretim için köye dönüşlerin yolunu açar. Bu alanda hiç imkânı olmayan insanlar dahi faaliyete geçmiş ve ihracat yapacak seviyeye gelmişler. Demek ki özel idarenin bu konuda atacağı adımlar büyük gelişmelerin önünü açacaktır. Unutmayalım ki, Almanya, Fransa, Belçika, Hollanda ve AB’nin diğer ülkelerine işçi olarak giden kardeşlerimizin büyük bir bölümü şu anda bulundukları ülkenin vergi mükellefleridir.
Türkiye çok değişti. 1980’den itibaren Türkiye’de başlayan zenginleşme, 2000’ler sonrasında yeşil sermaye ile seküler büyük sermayenin giderek artan biçimde bir araya gelmesi olgusuna dönüştü. Bu konu iyi anlaşılmazsa Türkiye’yi Laikler-İslamcılar ayrımına sıkıştırmak hem eski ezberleri tekrarlamaktan başka bir şey ifade etmez, hem de ülkeyi geri bırakır.
Yerel yöneticilerimize çok iş düşüyor. Beşeri enerjiler; yatırıma, üretime, istihdama ve kalkınmaya harcanmalıdır.