Hikaye bu ya:
Çok eski bir zamanda köyün birinde kendi halinde ve herkes tarafından sevilen bir aşçı varmış.
Köyün halkı çok güzel yemek yapan bu aşçının dükkanına belirli sürelerde yemek için gelirlermiş.
Ancak köyün nüfusu az olduğundan aşçı çok para kazanamıyormuş.Bir süre sonra evleniyor, zamanla bir oğlu oluyor. Masrafları çoğaldığı için aşçı hanımıyla konuşup krallığın başkentine çalışmaya karar veriyor. Hanımını ve 2-3 yaşındaki oğlunu köyde bırakarak yola koyuluyor.
Eski devir olduğu için günlerce dağ taş demeden yürüyerek krallığın başkentine varıyor.
Bir dükkan bulup hemen işe başlıyor. Lezzetli yemek yapması nedeniyle kısa bir zamanda ün kazanıyor. O memleketin kralına da bu aşçının yemeklerini yemesini öneriyorlar.
Kral kıyafet değiştirerek bu dükkana gelip yemek yiyor ve çok beğeniyor. Saraya gittikten sonra aşçıyı huzuruna çağırıp sarayın baş aşçısı olmasını teklif ediyor. Aşçı bu teklifi kabul ederek sarayda krala sevdiği yemekleri yapıyor.
Kral memnun lezzetli yemek yediği için; aşçı memnun kralı mutlu ettiği için.
Bu hizmetine karşılık kral aşçı başına bol bol bahşiş ve maaş veriyor.
Aradan seneler geçiyor. Aşçı köyde bıraktığı hanımını ve çocuğunu özlüyor.
Kralın huzuruna çıkıp mazeretini bildirerek köyüne dönme kararını anlatıyor. Kral bu karara üzülmesine rağmen aşçının ailesine kavuşmasına engel olmuyor.
Kral, “Aşçıbaşı yaptığın yemeklerden çok çok memnunum. İşin içinde ailene kavuşmak olmasaydı sana izin vermezdim. Bu çalışmana karşı üç kese altın mı vereyim, yoksa üç nasihat mı vereyim ?” demiş.
Aşçıbaşı düşünmüş; oldukça çok para kazandım artık paraya ihtiyacım yok,
“Sayın kralım bana üç nasihat vermeni istiyorum” demiş.
Kral:
1. Nasihatım: Seni ilgilendirmeyen olaya karışma, müdahale etme,
2. Nasihatım: Bildiğin yoldan şaşma,
3. Nasihatım: Bir şeye kızdığın zaman onun cezasını sabaha bırak…
Aşçıbaşı krala teşekkür ederek köyüne doğru yola çıkıyor.Epeyi yürüdükten sonra ve akşama doğru geceyi burada dinlenerek geçirmek için yol üstündeki hana yerleşiyor. Kendisine ayrılan odaya yerleştikten sonra akşam yemeği siparişi veriyor.
Hancı odasına pişmiş insan kellesi getiriyor. Buna itiraz edecekken kralın birinci nasihatı olan “seni ilgilendirmeyen olaya karışma, müdahale etme”. Hancı gittikten sonra odada bulunan kediye bu kelleyi yediriyor. Ertesi sabah handan ayrılıp yoluna devam ediyor. Epeyi gittikten sonra yolda bir çobana rastlıyor; handa kendisine akşam yemeği olarak verilen insan kellesini yemediğini ve bunun neyin nesi olduğunu soruyor ?
Çoban “Bu hancı gelen müşterilerine getirdiği kelleyi beğenmeyip yemeyenleri öldürüp daha sonra gelen müşterilerine veriyor. Yemeğe itiraz etmediğin için hayatın kurtuldu bunu bil” diyor. Aşçı kralım doğru söylemiş diyerek yola devam ediyor.
Dağ taş aşarak giderken karşısına ormanlık bir yol çıkıyor. İlk önce bilmediğim yol, bu yoldan mı gideyim diye düşünürken kralın ikinci nasihatı olan ”bildiğin yoldan şaşma” aklına geliyor. Kendisini bildiği engebeli yoldan köyüne doğru ilerliyor. Yolda rastladığı kimseye girmediği orman yolunu ne olduğunu soruyor.” O yola girenleri ormanda pusu kuran eşkıyalar gelenlerin her şeyini alıp çırçıplak bırakıyorlar” diyor.
Aşçı böylece kralın ikinci nasihatı olan “bildiğin yoldan şaşma” lafının doğruluğun anlıyor.
Uzun süren bir yoldan sonra akşam karanlığında köyüne varıyor. Evinin önüne vardığında hanımı kapının önünde genç bir delikanlıya sarılıp öptüğünü ve sevinçle içeri aldığını görüyor. Onlar içeri girdikten sonra pencere aralığından sofraya şen şakrak oturduklarını gözetliyor. Kendi kendine ben burada yokken eşim çok genç bir sevgili ben bu namus meselesinden dolayı yaşayamam; bıçağını çıkarıyor ve içeri girip ikisini de öldürmeyi tasarlıyor. Birden kralın üçüncü nasihatı olan “Bir şeye kızdığın zaman onun cezasını sabaha bırak” lafı aklına geliyor. İçeriye gireyim ve bunların cezasını sabah vereyim kararı ile kapıyı çalıyor. Karısı eşini kapıda görünce çılgınca sevinç gösterisi yapıyor. Aşçının suratı asık, delikanlıya ters ters bakıyor. Kadın durumu anlıyor ve “Bu delikanlı senin oğlun, bugün askerden geldi” diyor. Aşçı kralın üçüncü nasihatı sayesinde eşini ve oğlunu öldürmediğine seviniyor.
Kıymetli okurlarım; size anlamı büyük bir hikaye anlatmaya çalıştım.
Buradan aldığımız ders büyük. Bir kısım kimseler üzerine farz olmayan işlere karışıyorlar, bilmediği işlere araştırıp incelemeden atılıyorlar ve kızdıkları zaman ise hemen cevabını vermeye çalışıyorlar. Sonuç tabii ki hüsran , felaketlere sebep oluyor. Çoğu cinayetlerin nedeni de bu oluyor.
EY HAYAT: Düşe kalka öğreniyoruz yaşamayı… Aldanarak, kaybederek, sabrederek… Her ne kadar yorsa da hayat yine de umutluyuz her şeye rağmen…