DEPREM GERÇEĞİ

Deprem; yerkabuğu katmanlarının kırılıp yer değiştirmesi, bu katmanlarda oluşan birtakım  gazların sıkışarak dışarı çıkması sonucu meydana gelen bir doğa olayıdır, yerkabuğu sarsıntısıdır.
Allah, mevcut dünyayı ve içinde yaşayan canlı ve cansız varlıkları bir ölçü, bir nizam ve intizam içinde yaratmıştır.
Biz insanların felaket olarak kabul ettiği deprem dahil birçok doğa olayı bu ölçünün içinde var olan ve olması gereken hadiselerdir.
Dünya coğrafyasında başta Japonya olmak üzere, ülkemizin de içinde olduğu birçok ülke deprem hareketlerinin en büyük etmeni olan fay hatlarının yoğun oluştuğu topraklar üzerindedir.
Ülkemizde de bu fay hatlarının zaman zaman içinde biriktirdiği gazların sıkışması sonucu büyük patlama ve sarsıntılara neden olduğu artık günümüzün bir gerçeğidir.
Ancak bu gerçeği can ve mal kayıplarıyla yaşamak asla bir "kader" değildir. Bu doğa olayını getirip din ve kader ile ilişkilendirmek büyük bir yanlıştır.
Allah Kur'an'ı Mübin'de, yeryüzünde olabilecek birtakım olayları işaret ederken, ilim ve bilim konusunu es geçmemiş, bu konuda birçok ayetinde önemli vurgular yapmıştır.
Allah'ın indirdiği Kur'an, hükümler bütünlüğü içinde büyük bir hikmettir. Emir ve yasaklarıyla beraber sayısız öngörüleri vardır.
Emirleri içinde başta Allah'ı bir bilip şirk koşmamak, ibadetler eşliğinde saygı ve ta'zimde bulunmak vardır. Adaletle beraber liyakat, hak ve hukuk vardır. 
Yasakları içinde ise hırsızlık, kul hakkı yemek, rüşvet alıp vermek, adam kayırmak gibi haram kıldığı birtakım yasakları vardır.
Allah, Kuran'da insanlara ilim ve bilim kapılarını sonuna kadar açmıştır.
Nahl, 12. Ayet: "O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize verdi. Bütün yıldızlar da O'nun emri ile sizin hizmetinize verilmiştir. Şüphesiz bunlarda aklını kullanan bir millet için ibretler vardır." 
Diyen Allah, aklınızı iyi kullanın, vermiş olduğum akıl nimetinden yararlanın demiştir. 
Ateist ve çoğunun hangi dine mensup olduğu bilinmeyen Japonlar, her ne hikmetse bu konuyu nasıl algılamışlarsa, deprem bilim dalında zirve yapmışlardır. Ülkelerinin bir deprem ülkesi olduğu gerçeğini kabullenerek, teknolojinin nihayi sınırlarını zorlayarak depreme dayanıklı birtakım projeler geliştirmişlerdir. Çelik konstrüksiyon, raylı sistem ve sismik izolatör üzerine çok yüksek katlı binalar inşa etmişlerdir.
Yılın birçok zaman diliminde dokuz ve daha üzeri şiddetteki sarsıntılar olmasına rağmen, hiçbir can ve mal kaybına uğramadıkları gayet iyi bilinmektedir.
Bizdeki olay tamamen farklı olup bu konuda ilme ve bilime kapalı bir ruh hali içinde olduğumuz gerçeğini kimse inkâr edemez. İnşaat yapılacak yerlerin zemin etüdünden, inşaatın yapılıp bitimine kadar kullanılan malzemelerin gerek sağlamlığı gerekse yasal kullanım kriterleri noktasında birçok eksikliklerimizin var olduğu gerçeği gün yüzü gibi ortadadır. Denetim ve kontrol mekanizması olarak sınıfta kaldığımızı söyleyebiliriz.
Geçmişten günümüze kadar Erzincan, Bingöl, Van, İstanbul, Elazığ ve nihayetinde daha bir hafta önce K.Maraş merkezli on ilimizde olan bu doğa felaketinde aynı eksikliklerimizin olduğunu bir kez daha gördük.
Binaların, zemini uygun olmayan yerelere nasıl inşa edildiğini, demir, çimento ve diğer malzemelerden nasıl hırsızlıkların yapıldığını bir kez daha görmüş olduk.
Binlerce kaçak ve çürük inşaatların yapıldığını, bu usülsüzlüklerin çıkarılan imar yasası affı ile nasıl affedildiğini de yetkili ağızlarda bizatihi dinledik. 
Ülkemizin önde gelen birçok deprem bilimcilerinin  uyarı ve öngürelerini bir türlü kabullenemedik.
Japonlar gibi işin teknolojik boyutunu düşünüp akledemedik. Sadece hırsızlığıı, kişisel kazancımızı ön planda tutarak malzemelerden çalmayı, çürük ve kaçak yapılara yönelerek insanları aldatmayı, bunlara göz yumarak bu usulsüzlüğün önünü açmayı bir maharet zannettik.
Allah'ın "bilime yönelin" mesajını dikkate almadık. Depremi defettiğini, hafileyerek emrine boyun eğdiğini söyleyen şeyh bozuntularının sahte kerâmetlerine inandık. İşi sala, dua ve tekbirlerle savmaya çalıştık. Allah'ın kıyametin şiddetinden bahsettiği "ZİLZSAL" suresini deprem suresi diye lanse edip okumayı öğütledik.
Peki ne oldu?
İşte olup bitenler, yıkılan binalar, yok olup giden canlar ortada. Yıllardır bunları yaptık da ne oldu? Binlerce insanımız öldü, mal kayıplarımız oldu. 
Evet, "Zilal" suresi bir depremden değil kıyametin şiddetinden bahsediyor demiştik. Ancak gördük ki bu sarsıntılar tam bir kıyamet provası gibiydi. Allah'ın gazabını unutanlara bir hatırlatma ikazı gibiydi.
Allah asla zalim değildir. Allah adildir, hakimdir rahmet ve merhamet sahibidir.
Allah'a inanmayan bir Japonya'da hiçbir sarsıntıda zerre kadar can ve mal kaybı olmuyorsa, buna karşın Müslüman ve Allah'a inanmış bir ülke insanı olarak her sarsıntıda binlerce can ve mal kaybı yaşıyorsak bu işin bir sebebi hikmeti olmalı elbet.
İşte o sebebi hikmet Japonların akledip bilim ve teknoloji konusunda kendilerini geliştirmesidir. Bizim ise batıl bir hurafi inananca mahkum oluşumuzdur. Kur'an'ın tavsiye ettiği bilim ve teknolojiden kendimizi uzak tutup soyutlamamızdır.
Meseleyi özetleyecek olursak, şu gerçeklere lütfen inanalım artık. Bir defa, deprem ve buna benzer doğa olayı felaketler salalarla, dualarla, tekbirlerle bertaraf edilemez. Dua ancak yapılan bir işin sonucu olarak Allah'tan istemedir, ricadır. Önce icraatını gerçekleştirip sonra dua edeceksin. Esas doğru olanı budur.
Tekbir ise Allah'ın ismidir. Önüne bir de "Ekber" sıfatını ekleyerek "Allahu Ekber" (Allah büyüktür) diyorsun. Bunda şüphe mi var? Aksi zaten şirktir.  Akıl nimetini kullanıp hiç bir iş yapmadan, olur olmaz her şeyi Allah'a havale etmenin akıl ve mantık olarak bir anlamı var mı Allah aşkına?
Allah'ın ismi sadece ona ta'zim ve teslimiyet için kullanılır. Sadece dara düşüp sıkıştığımızda  hiçbir iş yapmadan kuru kuruya "Allahuekber" diyerek depremi durduramazsın kardeşim.

Ayrıca şunu yaptı, bunu yaptı; Azrai'li kovdu, depremi hafiletip başka bir bölgeye defetti gibi kerâmet misyonu üstlenmeye çalışan, bunları bu toplumun birçok kesimine yutturarak ceplerini doldurup asalak bir hayat yaşamaya alışmış şeyh bozuntularına da asla inanmayalım. 
Tek kerâmet sahibi sadece Allah'tır. Resulullah bile böyle bir güce sahip değildi. Eğer olsaydı Mekke'den Medine'ye hicret ederken 13 gün yol yürümez, yolculuğu sürecinde de binbir zahmet ve külfetle karşı karşıya gelmezdi.
İşte gördük ki o üfürüp bol keseden savuran şeyhlerin il ve ilçeleri şu anda yerle bir olmuş durumda. Kendi malikaneleri bile dümdüz olmuş. Ama hiçbir himmet ve mucizevi kerâmetleri zuhur etmemiş her nedense.

Deprem asla bir felaket değildir. O felaketi ve sonucunu birtakım yanlış uygulamalarla hazırlayan bizleriz. Allah da asla zalim değildir, esas zalim olan her türlü düzenbazlığın içinde tilki hinliği yapan gene bizleriz.

Yûnus, 44. Ayet: "Şüphesiz Allah, insanlara hiçbir şekilde zulmetmez; fakat insanlar kendilerine zulmederler."

Yukarıdaki ayet, akledip düşünüp sorgulama ferasetine sahip olanlar için çok önemli bir mesajdır....